27 Ağustos 2010 Cuma

!!!YAZIKLAR OLSUN!!!

Düşünüyorum da bu gece kaç milyon kişi ağlayarak, küfrederek yatağına girdi acaba, kaç milyon kişi!!!

Hadi Trabzonspor'u geç, adamlar en azından onurlu bir şekilde elenip gittiler.

Ya Fenerbahçe, ya Galatasaray...

Olmadı, artık lige döneceğiz diyecekler.

Bu seneyi şampiyon olarak tamamlayıp, Avrupa rüyasına seneye kaldığımız yerden devam edeceğiz diyecekler.

Taraftarımızdan özür diliyoruz diyecekler.

Diyecekler de diyecekler...

Yetmedi mi artık üzdüğünüz, kırdığınız! Umutları yıkıp geçtiğiniz...

Transfere milyonlarca euro verip, bir kuruşluk sevinci çok gördüğünüz...

Böyle rezillik, böyle yıkım görmedim ben.

Türk futbolunun kara gecesidir bu gece.

Şimdi gidin ligde mücadele edin. Gidin Sivasspor'u, Konya'yı, Manisaspor'u yenin...

24 Ağustos 2010 Salı

Fenerbahçe ve 4-4-2

Niang geldiği günden beri gazetedeki arkadaşlara, "Ulen ölmeden şu Fenerbahçe'nin çift forvet oynadığı günleri görecek miyiz acaba?" diye yakınıp duruyordum ki, dün muradıma erdim.

Kadrolar geldiğinde ilk başta biraz şaşırdım ama 4-4-2 için gerekli olan değişikliği yapmıştı Aykut Hoca. Alex'i yedek kulübesine almış, orta sahayı, Solda Özer, sağda Mehmet Topuz, ortada Emre ve Cristian olarak oluşturmuş, ileri ikiliye ise, Semih ve Niang'ı monte etmiş.

Bu defans 4'lüsünün zaten değişme gibi bir imkanı yok. Budur olup olacağı... Şöyle sağlam, bir defans almadıkları için mecburuz bu 4'lüyü izlemeye!

Yıllardır görmek istediğim şekildeydi dün Fenerbahçe ama, sadece diziliş olarak! Oyuncuların seçimi olarak ne yazık ki değildi. İyi günleri de olacak bu takımın, ona şüphe yok ama bir terslik var yine de... Uzaktan atıp tutmak kolay tabi diye düşünüyor insan ama, gel gör be kardeşim yanlış mı şimdi bunlar....

Kalede Mert Günok'u eleştirmenin bir anlamı yok. Volkan'ın sakatlığı yüzünden ilk 11 çıkmak zorunda kaldı. Tecrübe edinecek, yarın öbürgün bir aksilik olmazsa Volkan'ı da belki tahtından edecek.

Ama iş defansa gelince işler değişiyor tabi.

Andre Santos: Bu adamın zamanında Dunga'nın sol bekteki favorisi diye söyler dururlardı. Ulan gören de yeni bir Roberto Carlos geliyor sanacak. Gidiyor gelmiyor, iyi marke yapamıyor, adam kaçırıyor, pas hatası yapıyor falan da filan. Geldiği günden bugüne bir motivasyon eksikliği var zaten adamda. Ama bu kadar da vurdum duymaz olunmaz. Takımın geneline baktığında adamın yerine oynayacak bir başka sol bek de yok. Dayan dayanabildiğin kadar. Dün akşamki maçta da her zamanki gibiydi.

Bilica: Dün akşam sakinliği nedeniyle aslında biraz şaşırdım. Bazı pozisyonlarda soğuk kanlı havası iyi gibi ama adam paylaşımı tam bir fiyaskoydu. Trabzonspor'un sağdan-soldan geldiği her pozisyon tehlikeli olmuş, alçak-yüksek bütün toplarda bir nefes tutma egzersizine girişmiştim. Onun bu takımın oyuncusu olmadığını söylemiştim, o yüzden daha fazla üstüne gitmeyeceğim. Yerine biri lazım, inşallah alırlar.

Diego Lugano: Futbol ahlakı bakımından neredeyse sıfır olan Lugano, iş çalışmaya ve maç motivasyonuna gelince, ondan iyisi yoktur bu takımda. Yıkar geçer, pozisyon vermez, soğuk kanlıdır. Ara ara gelip kafayla gol atar, takımı ateşler, tıpkı dün akşam yaptığı gibi...

Gökhan Gönül: Şu takıma son senelerde en çok emek veren adamlardan biri ama dün akşam, Young Boys maçında oynadığı gibi oynayamadı. Daha da iyi olacaktır. Önünde Topuz'la mı yoksa Dia ile mi daha iyi olacak gelecek günlerde göreceğiz. Belki de Aykut Hoca'nın sağ açık seçiminde rol oynayacak isimlerden biri Gökhan

Mehmet Topuz: PAOK maçındaki diri havası bu maçta çok yoktu ama, sağ kanatta Dia ile müthiş bir mücadeleye girecek gibi görünüyor. İlk golde top kafasına çarptı, kendi ağlarına gitti. İlerleyen dakikalarda bir gol atarak kendini tam affettiriyordu ki, saç baş yolduran o şutu atana kadar. İlk golün aynısı bir pozisyonda yine sağ çaprazdan daldın, ulen az önce golü attın ya, niye bir daha ısrar ediyorsun! Arkada 3 kişi seni bekliyor. Ver işte pasını, yoook vermez...

Cristian Baroni: Bana bu takımdaki tüm Breziyalılar'a küfrettirecek kadar ileri giden adam. Yıllar oldu şu takıma bir Aurelio gibi adam gelmedi. Kimi geldiyse adeta fos çıktı. Orta alanda Emre ile yan yana oynuyorlar. Sen defansına yardım edeceksin, Emre de ileriyi düşünecek. Ama adam o kadar az güven veriyor ki, arkada bakmadan gidemiyorsun. Emre'yi kendine uyduruyorsun. Bence Selçuk ondan daha iyi. Keşke o oynasaydı.

Emre Belözoğlu: Ona da söyleyecek bir şey yok aslında. Takımda en çok savaşan insan. Elinden geldiği kadar defansa ve ileri yardım etmeye çalışıyor. Alex'in olmadığı 4-4-2 sistemde yanında Cristian oldukça, ileri yönü körelecektir bence.

Özer Hurmacı: Tam bir hataydı bence. İlk yarının son 10 dakikasında Stoch oyunu girdiğinde, onun olduğu kanatta neler yaptı gördük. Sorun Özer değil, onu oraya yerleştiren Aykut Kocaman'daydı, bunu kabul etmek lazım. Zaten 5 yabancı ile çıkmışsın, al işte Stoch'u... Nedir kafandaki plan anlam verilecek gibi değil. Neymiş, PAOK maçı için dinlendiriyormuş. 21 yaşındaki adamı!!!

Semih Şentürk: Yazık oldu durduk yere sakatlandı. Lugano'nun golündeki çabası, bu formayı ne kadar istediğinin göstergesiydi aslında. Niang 'ın yanında çok iş yapar mı bilemem ama, Niang'ın işini kolaylaştıracağı kesin. Tabi bu 4-4-2 sistemi değişip de yedek kulübesini mesken tutmazsa.

Niang: Vücudunu müthiş kullanıyor. Gelecek için umut verici bir görüntüsü vardı. Takım oturduğu zaman kendini daha rahat gösterecektir. Hayırlısı...

Alex, bu kulüpte heykeli dikilecek adamdır. Ama Brezilyalı ekolü yavaş yavaş yok olmalıdır bence. Sağda Dia, solda Stoch gibi hızlı bir orta sahada çok barınamaz, ya da onları yavaşlatır gibi geliyor bana. Sonuçta lig uzun bir maraton. Herkes bir gün oynayacak birgün yedek kalacak... Maksat Alex'i bir anda çöpe atmak değil tabi ki ama, herkes geçici Fenerbahçe kalıcıdır...

19 Ağustos 2010 Perşembe

Hoşçakal Deivid...


26 Mayıs 2010 tarihinde 'Gitti gidiyor Deivid' yazısında zaten bugünleri öngörüp bir şeyler karalamıştım. İşte o gün geldi ve Deivid yönetimle karşılıklı oturup anlaşmasını feshetti ve Brezilya takımlarından Flamengo ile anlaştı.

Bir taraftar olarak, bugüne yaptığı her şey için teşekkür etmek lazım ona. İyi günleri de oldu, kötü günleri de... Ama her şey bir yana, Chelsea ve Inter maçlarında bizlere yaşattığı o muhteşem anlar için de ayrıca bir teşekkür...

13 Ağustos 2010 Cuma

Nasıl yani?

“Bilica genelde beğenilmiyor. Ama ben onu yeterli buluyorum. Yürekli oynuyor. İyi kademe yapıyor. Tekmeye kafa uzatan bir yapısı var"

Bunu söyleyen Aykut Kocaman. Şimdi adam akıllı düşünmek lazım. Evet Bilica tekmeye kafa uzatıyor, kafaya tekme ile çıkıyor, rakibe soğuk kanlılıkla dalıyor, penaltı noktalarını eşeliyor, vuruyor, kırıyor... Sanki biz bilmiyoruz Bilica'yı! Alamıyorsanız adam gibi bir stoper, bari çıkıp da orada burada zırvalamayın.

Lugano, Gökhan Gönül ve altyapıdan gelen gençleri saymıyorum, şu an Fenerbahçe defansındaki isimlere bir bakalım;

Bilica, Andre Santos, İlhan Eker, Bekir İrtegün, Önder Turacı (Önder'in transferi hala netleşmediği için onu da yazıyorum)

Bu adamların hangisine güvenebilirsin, açık açık konuşalım. Eğer sen diyorsan ki benim hedefim sadece Süper Lig, ona bir şey diyemem. Al bu adamları takıl kafana göre. Bilica'yı da oynat, İlhan'ı da Bekir'i de... Geçen seneden bir farkın olmaz!

Şurada PAOK maçına ne kaldı. Bilica ve Bekir kart cezalısı, Lugano'nun durumu da bir garip. (O da ayrıca yazılacak bir konu) İlhan'ın ağrıları varmış. Yahu ne olacak? Sağda Gökhan Gönül, solda Andre Santos... E göbek?

Kaç yıldır aynı şeyleri konuşup duruyoruz. Şu Lugano'nun yanına adam gibi birini alalım diye. Bırak Niang'ı, Gyan'ı, Robinho'yu. Forvet de lazım ama, önce defansın göbeğine en az Lugano kadar iyi bir adam gerek. Bu kadar zor mu bu, değil! Sadece aklım almıyor. Neden bu bölgeye bir transfer düşünülmüyor, neden?

Aykut Hoca'nın futbol bilgisi ile aşık atacak halim yok ama, bari çıkıp da Bilica benim için yeterli deme, bizi aptal yerine koyma!

5 Ağustos 2010 Perşembe

İnsanın içi acıyor birader!




Kazanmak ya da kaybetmek... Hiç ama hiç önemli değil. Önemli olan mücadele etmek, maçı istediğini göstermek! 'Hazır değiliz', 'Gerçek takımı iki hafta sonra görün' gibi laflarının arkasına sığınanın, Allah ta belasını versin!

Geçen sezon son maçta kaçan şampiyonlukta bile bu kadar kahrolmamıştım. Trabzon maçında otuz küsur şuttan biri mi girmez diyorsun, girmiyor işte, şans! En azından orada mücadele vardı ya, o yetmişti bana. Ama dün, bir taraftara yapılacak en büyük saygısızlık vardı sahada. Ne yönetim ne takım, kimse düşünmemiş taraftarını. "Biz bu adamlara geçen sezon neler yaşattık. Bari şu maçta kendimizi affettirelim. Bak 'yüzsüz' gibi de gelmişler 45 bin kişi" diyen yok! Ne bileyim, koridordan sahaya çıktığında, tribünlere şöyle bir bakarsın, bir anda içinde fırtınalar kopar. Zaten kopmuyorsa, sen o takımın oyuncusu değilsin. Oynamasan daha iyi...

Fazla bir şey yazmaya gerek yok! Bu kırgınlık başka...