30 Nisan 2010 Cuma

Bir gol yeter silmeye tüm kötü hatıraları!


UEFA Avrupa Ligi yarı final mücadelesinde Hamburg, İngiliz temsilcisi Fulham'a 2-1 mağlup olarak, turnuvaya veda etti. Sadece bununla kalmadı, final maçını kendi sahasında oynama şansını da kaybetti. İşte bu dramatik veda tarihin bir köşesinde kendine yer ayırırken, maçın 22. dakikasında Hamburg'un forvet oyuncusu Mladen Petric'in attığı inananılmaz frikik golü de elbet o tozlu sayfalarda yerini alacaktır...

29 Nisan 2010 Perşembe

Mourinho 3-2 Barcelona




Tam da futbol oynamak isteyenlerle, oynatmak istemeyenlerin maçı oldu... Şampiyonlar Ligi yarı final rövanş maçında İtalyan devi Inter, Barcelona'ya 1-0 mağlup olsa da ilk maçta aldığı 3-1'lik skor avantajı ile adını finale yazdırmayı başardı.

İzleyenler görmüştür Camp Nou'daki muhteşem şovu... Taraftarlar tribünleri doldurmuş, tamamen galibiyete odaklanmıştı. Pankart şovlar, kulakları sağır edecek tezahüratlar, insanı adeta büyülüyordu. Bir de bu 98.000 kişinin önünde Portekizli teknik adam Mourinho olunca, bir başka hale büründü Nou Camp!

Geçmişte Barcelona'da tercümanlık yapmış Portekizli teknik adam Mourinho, Barcelonalı taraftarların Luis Figo'dan sonra en çok nefret ettiği ikinci adam. Gerçekten de seveninden çok, nefret edeni var bu adamın... Kurt hoca, maç öncesi verdiği demeçler, kışkırtıcı hareketleriyle her zaman rakip takımın bir numaralı düşmanı olumuştur... Daha önce oynanan Barcelona - Inter maçında kendisine 'Tercüman' diye tezahürat eden Barçalılar'a inat, bu maç için aklında bir tek Santiago Bernabeu'da oynanacak olan final maçı vardı. Yani, Camp Nou'da adeta döktürmek isteyen Barcelona'ya top oynatmayacaktı Mourinho, zaten öyle oldu.

90 dakika boyunca 'Catenaccio nedir, nasıl yapılır' tüm dünyaya izlettiler Mourinho ve arkadaşları. Maç başladı, şöyle bir baktığınızda tüm ibreler Barça'dan yanaydı. Inter yarı sahasından çıkamıyordu, Barcelona'da bu güne kadar yapmadığı kadar kanatlardan ceza sahasınma ortalar gönderiyordu. Tabi gönderiyordu da ne oluyordu, hiç. İlk yarıda Messi'nin ceza yayından vurduğun şut dışında adam gibi pozisyonu yoktu Katalanlar'ın...

Mücadelede 28. dakikada Motta ikinci sarı karttan kırmızı ile oyun dışında kalınca, gol bekleyen ağızlar sulandı, Barça gol gol gol' diye nidalar atılmaya başlandı :) Ancak Inter öyle bir kapanıyordu ki kendi sahasına, Eto'o ve Milito bile artık kanat oyuncusu olmuş, Barcelona ataklarını engellemeye çalışıyordu. Tabi tüm bunlar Motta'nın oyundan atılmasının sonucu da olabilir. Inter kapandıkça kapandı, Barça'nın gol bulabilme şansı da aynı oranda düşmeye başladı... Bu yüzden Motta atılmasaydı belki de başka olabilirdi skor...

İkinci yarıda Camp Nou'da tezahüratlar yavaş yavaş dinerken, bir ara 98.000 kişinin arasından Inter taraftarlarının sesleri bile duyuluyordu. Barcelona için dakikalar bir bir azalırken, Guardiola risk alacağı yerde Ibrahimovic'i oyundan alarak tüm izleyenleri şaşkınlığa uğrattı. BU arada, Ibra oyundan çıkarken bize çok tanıdık bir sahne gerçekleşti Camp Nou'da... Fenerbahçe'de Güiza'nın oyundan çıkıp Semih'in oyuna girdiği zaman olanların tam tamına aynısı yaşandı. Ibra tabelada kendi numarasını görüp saha kenarına doğru yöneldi, stadın yarısı alkışlıyor, yarısından da homurdanmalar yükseliyordu. Veee Bojan Krkic sahaya adımını attı ve o işte anda gürültü koptu.

Ibra'nın yanına Krkic'i koysan belki daha iyi olurdu ancak, Krkic oyuna girdikten sonra Ibra'dan daha iyi iş çıkardı desek pek de yalan olmaz... Hele öyle bir pozisyon kaçtı ki.... Sol kanattan arka direğe doğru gelen ortaya, müsait pozisyonda Krkic kafa vuruşunu yaptı, milyonlarca insan bu vuruşla beraber gol diye ayağa kalktı ama top direğin hemen yanından auta gitti.

Dakikalar 84'ü gösterdiğinde Barcelona ofsayt da olsa, Pique ile aradığı golü buldu... Biraz geç oldu ama, Barcelona bu... İki dakikada 2 gol bulabilirdi. Ümütler yeniden yeşerdi, Nou Camp ayaklandı... Maç bitti bitecek derken, Krkic ile bir gol daha buldu Katalanlar, ama işte o gol sayılmayınca her şey sona erdi...



Şampiyonlar Ligi'nde yıllardır hasret kalan İtalyan devi Inter, 38 yıl sonra yeniden finale çıkıyordu. Bitiş düdüğüne saniyeler kala yere çökmüş olan Mourinho, son düdükle beraber fırladı Nou Camp'ın çimlerine... Çocuklar gibi şendi! Şöyle hafiften Barcelona taraftarına doğru şovunu yaptıktan sonra, soluğu kendi taraftarının yanında aldı. Çok Abartılıydı, ama kendince de haklıydı. geçen sene dünya üzerinde kupa bırakmayan Barcelona'yı kupa dışına itiyordu... Bu arada Victor Valdes'le de arasında ufak bir sürtüşmenin ardından doyasıya kutladı top oynatmayarak aldığı final biletini... Kimse istemezdi bu maçın böyle 1-0 bitmesini ama kim olsa aynı şeyi yapardı Barcelona karşısında.

Santiago Bernebeu'da finalin adı FC Inter - Bayern Münih... Bakalım Kurt hoca Mourinho'nun öğrencileri neler yapacak...

Mourinho 3-2 Barcelona





Tam da futbol oynamak isteyenlerle, oynatmak istemeyenlerin maçı oldu... Şampiyonlar Ligi yarı final rövanş maçında İtalyan devi Inter, Barcelona'ya 1-0 mağlup olsa da ilk maçta aldığı 3-1'lik skor avantajı ile adını finale yazdırmayı başardı.

İzleyenler görmüştür Camp Nou'daki muhteşem şovu... Taraftarlar tribünleri doldurmuş, tamamen galibiyete odaklanmıştı. Pankart şovlar, kulakları sağır edecek tezahüratlar, insanı adeta büyülüyordu. Bir de bu 98.000 kişinin önünde Portekizli teknik adam Mourinho olunca, bir başka hale büründü Nou Camp!

Geçmişte Barcelona'da tercümanlık yapmış Portekizli teknik adam Mourinho, Barcelonalı taraftarların Luis Figo'dan sonra en çok nefret ettiği ikinci adam. Gerçekten de seveninden çok, nefret edeni var bu adamın... Kurt hoca, maç öncesi verdiği demeçler, kışkırtıcı hareketleriyle her zaman rakip takımın bir numaralı düşmanı olumuştur... Daha önce oynanan Barcelona - Inter maçında kendisine 'Tercüman' diye tezahürat eden Barçalılar'a inat, bu maç için aklında bir tek Santiago Bernabeu'da oynanacak olan final maçı vardı. Yani, Camp Nou'da adeta döktürmek isteyen Barcelona'ya top oynatmayacaktı Mourinho, zaten öyle oldu.

90 dakika boyunca 'Catenaccio nedir, nasıl yapılır' tüm dünyaya izlettiler Mourinho ve arkadaşları. Maç başladı, şöyle bir baktığınızda tüm ibreler Barça'dan yanaydı. Inter yarı sahasından çıkamıyordu, Barcelona'da bu güne kadar yapmadığı kadar kanatlardan ceza sahasınma ortalar gönderiyordu. Tabi gönderiyordu da ne oluyordu, hiç. İlk yarıda Messi'nin ceza yayından vurduğun şut dışında adam gibi pozisyonu yoktu Katalanlar'ın...

Mücadelede 28. dakikada Motta ikinci sarı karttan kırmızı ile oyun dışında kalınca, gol bekleyen ağızlar sulandı, Barça gol gol gol' diye nidalar atılmaya başlandı :) Ancak Inter öyle bir kapanıyordu ki kendi sahasına, Eto'o ve Milito bile artık kanat oyuncusu olmuş, Barcelona ataklarını engellemeye çalışıyordu. Tabi tüm bunlar Motta'nın oyundan atılmasının sonucu da olabilir. Inter kapandıkça kapandı, Barça'nın gol bulabilme şansı da aynı oranda düşmeye başladı... Bu yüzden Motta atılmasaydı belki de başka olabilirdi skor...

İkinci yarıda Camp Nou'da tezahüratlar yavaş yavaş dinerken, bir ara 98.000 kişinin arasından Inter taraftarlarının sesleri bile duyuluyordu. Barcelona için dakikalar bir bir azalırken, Guardiola risk alacağı yerde Ibrahimovic'i oyundan alarak tüm izleyenleri şaşkınlığa uğrattı. BU arada, Ibra oyundan çıkarken bize çok tanıdık bir sahne gerçekleşti Camp Nou'da... Fenerbahçe'de Güiza'nın oyundan çıkıp Semih'in oyuna girdiği zaman olanların tam tamına aynısı yaşandı. Ibra tabelada kendi numarasını görüp saha kenarına doğru yöneldi, stadın yarısı alkışlıyor, yarısından da homurdanmalar yükseliyordu. Veee Bojan Krkic sahaya adımını attı ve o işte anda gürültü koptu.

Ibra'nın yanına Krkic'i koysan belki daha iyi olurdu ancak, Krkic oyuna girdikten sonra Ibra'dan daha iyi iş çıkardı desek pek de yalan olmaz... Hele öyle bir pozisyon kaçtı ki.... Sol kanattan arka direğe doğru gelen ortaya, müsait pozisyonda Krkic kafa vuruşunu yaptı, milyonlarca insan bu vuruşla beraber gol diye ayağa kalktı ama top direğin hemen yanından auta gitti.

Dakikalar 84'ü gösterdiğinde Barcelona ofsayt da olsa, Pique ile aradığı golü buldu... Biraz geç oldu ama, Barcelona bu... İki dakikada 2 gol bulabilirdi. Ümütler yeniden yeşerdi, Nou Camp ayaklandı... Maç bitti bitecek derken, Krkic ile bir gol daha buldu Katalanlar, ama işte o gol sayılmayınca her şey sona erdi...



Şampiyonlar Ligi'nde yıllardır hasret kalan İtalyan devi Inter, 38 yıl sonra yeniden finale çıkıyordu. Bitiş düdüğüne saniyeler kala yere çökmüş olan Mourinho, son düdükle beraber fırladı Nou Camp'ın çimlerine... Çocuklar gibi şendi! Şöyle hafiften Barcelona taraftarına doğru şovunu yaptıktan sonra, soluğu kendi taraftarının yanında aldı. Çok Abartılıydı, ama kendince de haklıydı. geçen sene dünya üzerinde kupa bırakmayan Barcelona'yı kupa dışına itiyordu... Bu arada Victor Valdes'le de arasında ufak bir sürtüşmenin ardından doyasıya kutladı top oynatmayarak aldığı final biletini... Kimse istemezdi bu maçın böyle 1-0 bitmesini ama kim olsa aynı şeyi yapardı Barcelona karşısında.

Santiago Bernebeu'da finalin adı FC Inter - Bayern Münih... Bakalım Kurt hoca Mourinho'nun öğrencileri neler yapacak...

28 Nisan 2010 Çarşamba

Hey gidi Cüneyt Çakır




Ne övmek ne de yermek için yazıyorum bunları. Ama bu olanları görmezden gelemeyiz, gelmemeliyiz...

Yıllardır konuşur bu millet onları. Sadece orta olanlarını değil, yan olanlarını da dörüncü olanlarını da... Hatta ve hatta toplu olarak, hep bir ağızdan onların annelerini de, karılarını da, çocuklarını da...

Her yıl mutlaka birilerinin canını yaklarlar şu baş belası hakemlerimiz. Penaltılar çalınmaz, top kale çizgisini geçer ama oyun devam eder, kırmızı kartlar havada uçuşur, oyun ihlalleri falan filan, neler olur neler! Tamam kabül, formsuzdurlar, oyunun kontrolünü kaybederler, tribünlerin etkisi altında kalırlar, eyyamcılık yaparlar bilmem ne!

Hemen empati kuralım... Beşiktaş, Fenerbahçe ya da Galatasaray... Bu takımlarımız Avrupa Kupaları'nda mücadele ettikleri zamanlarda, hakemi etki altına almak için sahamızdaki maçlarda var gücümüzle bağırmaz mıyız? Biz deplasmana gittiğimizde rakip takımın taraflar aynı şekilde bağırmaz mı, bağırır... Peki yok mudur etki altına girip bedavadan kartların çıktığı maçlarımız, elbetteki vardır...

Maçlardan önce düzenlenen basın toplantılarında, UEFA'ya yazı gönderdik. Şu maça yabancı hakemin atanmasını istedik de, bilmem ne derler... Olabilir mi böyle bir şey? UEFA kalkıp da senin iç işlerine karışır mı, karışmaz...

Bunlar her takımın mağlubiyet sonrası taraftara şirin görünme ve 'bakın hakkımızı nasıl da savunuyoruz' demek için yapılmış göstermelik hareketlerden başka bir şey değildir ne yazık ki!

Dedim ya, ne övmek ne de yermek için yazdım bunları. Herkesin gönlündeki takımın en kritik zamanlarda, en önemli puanları gitmiştir hakemler sayesinde. Ama bir o kadar da kazanmışızdır havadan puanları! Bizim ülkede futbola böyle pozitif bakmak pek kabul görmez ama onlar da insan diyiveriyor insan içinden.

Her şeye rağmen bir gerçek var! Yarın akşam UEFA Avrupa Ligi yarı final rövanşında, Fulham-Hamburg maçını yönetecek olan hakem bir Türk, adı da Cüneyt Çakır. Şöyle bir yoklayın hafızanızı. Kim bilir kaç kere arkasından küfürler ettik değil mi!

Ama durun! Sadece onunla da kalmadı, Bahattin Duran ve Tarık Ongun yardımcısı, Halis Özkahya da maçın dördüncü hakemi olacak. Hüseyin Göçek ve Bülent Yıldırım da ilave yardımcı hakem olarak görev alacaklar. Hiç de istemediğimiz bir tablo yani!!!

Ne diyelim, hepsine de ayrı ayrı başarılar... Şimdi soruyorum, kariyerinde buralara kadar yükselen Cüneyt Çakır, Fulham-Hamburg maçında hatalı bir penaltı kararı verse ne olur? UEFA'yı boş verin, Türkiye'de neler olur, neler konuşulur bir düşünün!!!

Yeri gelmişken Cüneyt Çakır'ın 2009/2010 sezonunda görev aldığı uluslararası maçları da yazalım...

3 Mart 2010: Hollanda-ABD milli maçı
25 Şubat 2010: Marsilya-Kopenhag (UEFA Avrupa Ligi)
17 Aralık 2009: Ajax-Anderlecht (UEFA Avrupa Ligi)
5 Kasım 2009: Levski Sofya-Salzburg (UEFA Avrupa Ligi)
1 Ekim 2009: Valencia-Genoa (UEFA Avrupa Ligi)
9 Eylül 2009: Arnavutluk-Danimarka (2010 Dünya Kupası Grup Eleme)
20 Ağustos 2009: Nacional-Zenit (UEFA Avrupa Ligi Play-Off)
30 Temmuz 2009: Steaua Bükreş–Motherwell (UEFA Avrupa Ligi 3. Ön Eleme Turu)
21 Temmuz 2009: Levadia Tallinn-Wisla Krakow (UEFA Avrupa Ligi 2. Ön Eleme Turu)
26 Haziran 2009: İsveç-İngiltere (U-21 Avrupa Şampiyonası Yarı Final Maçı)
19 Haziran 2009: Belarus-Sırbistan (U-21 Avrupa Şampiyonası)
15 Haziran 2009: İngiltere-Finlandiya (U-21 Avrupa Şampiyonası Açılış Maçı)

24 Nisan 2010 Cumartesi

Alkışlarla...


Hatırlarsınız, sezon başında sahasında Galatasaray'ı konuk eden Kasımpaşa, maç biletlerini 120 Lira'dan satışa sunmuş ve Başkan Adnan Polat da bu durumu protesto etmek için maçı tribünde, Galatasaray taraftarlarının arasında izlemişti. Sezonun ikinci yarısında ise Galatasaray Spor Kulübü kendilerine yapılanları unutmadı ve Kasımpaşa'ya adeta misilleme yaparak, Ali Sami Yen'de oynanacak maçının bilet fiyatlarını farklı tarifeden sunmuştu.

Tüm bu olanların ardından, ligin bitimine dört hafta kala aç kalmış Kasımpaşa yönetimi, son bir vole vurmak için harekete geçti ve Galatasaray'a uyguladığı tarifenin aynısını Fenerbahçe'ye de uyguladı. 120 Liralık biletleri görünce şaşkına dönen Fenerbahçeliler maça nasıl gideceklerini kara kara düşünürken, yönetim taraftarının yardımına koştu...

Sezon ortasında takıma küsen ve artık maçlara gelmeyi reddeden taraftarın gönlünü almak için bilet fiyatlarında indirime giden yönetim, Kasımpaşa maçı için de müthiş bir centilmenliğin altına imzasını attı. 120 Lira'dan satışa çıkan biletleri Kasımpaşa Kulübü'nden alan kulüp yönetimi, bu biletleri 50 ve 80 Lira'dan satışa sunarak taraftarının gönlünü adeta mest etti. Bu olayın ardıdan sağdan soldan birçok dedikodu çıkacağını bile bile bu işin altına imzasını atan yönetimi kutlar, 'Her zaman böyle olsanıza len' der, bu yazıyı tamamlarım...

19 Nisan 2010 Pazartesi

Kirlisin Bilica kirli!




Sezonun belki de en önemli maçlarından biri oynandı ve Fenerbahçe, Alex'in 2. dakika bulduğu golle Beşiktaş'ı 1-0 mağlup etmeyi başardı. Golle başlayan mücadelede Fenerbahçe'nin her maçta rakiplerine elbet bir iyiliği dokunur diye kadroya aldığı 'İspanyol golcü' Güiza, yine ilk yarının başı sayılacak anlarda, yani 12. dakikada yakaladığı pozisyonu değerlendirse, skor 2-0 olmuş ve derbi çoktan bitmiş olacaktı.

İlk yarıda Fenerbahçe'nin baskılı oyununa, Beşiktaş anca ikinci yarıda cevap verebildi. 90 dakika boyunca iki takımın da canı yanlış ofsayt bayrakları sayesinde birçok kez yandı ne yazık ki! Lugano'nun ceza sahası içinde topa elle hamlesi açık penaltıyken, Beşiktaş ceza alanı içinde yerde kalan Mehmet Topuz'un pozisyonu da keza öyle... Yani kim ne derse desin, hakemler yine formdaydı!!!


Her şeye rağmen beni benden alan adam Bilica'ydı bu gece! Yaptığı hareket acizlik, basitlik kokuyor adeta... Zaten saha içinde yaptığı gereksiz hareketlerle sabıkalı olan Brezilyalı, penaltı düdüğünden sonra yaptığı kazı çalışmasıyla beraber tamamen gözden düştü. Kirlisin arkadaş, ruhun kirli bir kere. Ne yazık ki yaptığın galibiyete gölge düşürmekten başka bir adım öteye gidemedi... Sen hiç ama hiç merak etme, bu galibiyet Alex'in şutu ile değil, tribünlerin müthiş desteğiyle değil, senin bu yaptığın basitlikle anılacak uzun yıllar...

Not: Bu arada maçın tekrar edileceğini düşünenler var tabiki... Ancak öyle bir şey sanırım olmayacak çünkü, hakem Bilica'yı sarı kartla cezalandırdı ve penaltı noktası eski haline getirildi. Kurallarda, eğer oyunun genel seyrini etkileyecek ve rakibe dezavantaj sağlayacak değişikliklerde bulunan oyuncu cezalandırılmaz ya da bu değişiklik maç boyunca düzeltilmez ise oyun tekrar edilir diye yazıyor...

Kırmızı kart pozisyonlarında ise ilginçtir, bir metre önündeki dirsek pozisyonunu neredeyse es geçmek üzereyken, artık yan hakemin uyarısıyla mı, yoksa tribünlerden gelen büyük tepkiyle mi kafasına dank eden Hüseyin Göçek, Ernst'i atmakta haklıydı. Toraman ise attığı tekmeden, Vederson ise yan hakeme yaptığı hareketten oyundan atıldı. 3 kırmızı kartın 3'ü de gereksiz, bir sonraki hafta takımlarını yalnız bırakmak adına sanki bilerek yapılmış hareketlerin ürünü... Beşiktaş'ın önümüzdeki hafta Sivasspor, Fenerbahçe'nin ise Kasımpaşa maçında bu eksikleri çok ama çok arayacakları kesin...

Sonuç olarak Fenerbahçe yine gol yemeden bir haftayı daha geride bırakırken, şampiyonluğa bir adım daha yaklaştı. Ancak kalan Kasımpaşa, Eskişehir, Ankaragücü ve Trabzon maçları ise daha hiçbir şeyin bitmediğini gösteriyor. Beşiktaş ise Mustafa Hoca'nın dediği gibi işi mucizelere bıraktı. Geçtiğimiz yılın çifte kupalı şampiyonu, bu sezonun en çok kaybedenlerinden biri oldu....


9 Nisan 2010 Cuma

Ve işte karşınızda El Clasico!



Barcelona'nın 4-1'lik Arsenal galibiyetinin ardından bu yazıyı kaleme almak, bir hayli zor geliyor insana... Bir kere, haftalardır ortaya konan büyüleyici futbolun ardından Barcelona, bu yazıya her türlü 1-0 önde başlıyor. Yani Katalanlar benim için yine favori, yine favori...
La Liga'da bitime sekiz hafta kala, ligin zirvesi adeta kaynıyor... İki takım da zirvede aynı puanda ve kazanan sadece 3 puan almakla kalmayacak, şampiyonluk adına çok büyük bir engeli de aşmış olacak. Belki de galip gelen takım için, de o meşhuuur 'Şamp...' tabiri bile kullanılmaya başlanacak. Sonuç olarak, iki takım da bu psikoloji ile sahaya çıkacaklarından, stresli ama bir o kadar zevkli, baş döndürücü ve bol gol pozisyonlu bir 'El Clasico' bizleri bekliyor...
Ayrıca ligde son 12 maçtır kazanan Real Madrid, bu kez büyük bir iştahla Barcelona'yı bekliyor... Son maçlarda Katalanlar'a karşı alınan kötü sonuçlar, çizilen karizmalar, takımı adeta ateşlemiş durumda... Her ne kadar Arsenal maçından sonra, Madrid cephesinden gelen Messi yorumları, takımın biraz sıkıntı içinde olduğunu gösterse de bu maçı kazanmak için ellerinden gelen her şeyi yapacaklardır.
Ne diyelim, muhteşem bir futbol resitali için geri sayım başladı... Cumartesi akşamı 90 dakikalığına bu diyardan ayrılıp, başka bir gezegende olacağız. Herkese şimdiden iyi seyirler...